3 Haziran 2014 Salı

Sevdim İşte İmkansızım Olduğunu Bile Bile

Anladım ki Acıtan Bir Düşsün Bana Her Gün Gözyaşı Döktüren, Beni Her Gün Satırlara Mahkum Ettiren...
Satırları Hece Hece Gözyaşlarımla İşleyip Her Gün Seslendim Sana...
Ama Bilemedim...
Düşler Ses Vermez ki İnsana...
Duymaz ki Senin Sesini...
Duysa da Önemsemez ki...


Sadece Susar, O Susar Sen Ona Susarsın...
İçin Acır Avazın Çıktığı Kadar Bağırırsın...
Boş Sayfalarda Onu Yaşatırsın...
Tenine Bir Yağmur Damlası Olup Dokunmak, Sıcacık Gülüşüyle Yüreğine Sokulmasını İstersin...
Bir Umut Diye Her Şeye Sarılırsın...

Çok Zamandan Beri Seni Anlatmaya, Seni Tarif Etmeye Çalışıyorum Şiirlerimde...
Seni Anlatmak, Sadece Seni Yazmak İstiyorum Ama Seni İfade Edebilecek Kelime Bulamıyorum...
Seni Nasıl Anlatayım ki?
Ben Seni Neye Benzeteyim?
Ellerini Gözlerini Yüreğini Nasıl Tarif Edeyim? 
Peki Ya Kokunu Nasıl Anlatayım?
Ben Seni Neye Benzetsem Hep Eksik Kalıyor Yanında, Hep Yarım Oluyor...
Bu Yüzden Seni Anlatmayı Değil, Ben Seni Yaşamayı Seviyorum...

Seni Bugün de Göremedim Ya Sesini Bugün de Duymadım Ya Canım Yanıyor, İçim Sızlıyor...

Karanlıkta Kaybolmuş Küçük Bir Çocuk Misali Ortada Kalıyorum...
Yüreğimde Tarifsiz Bir Hüzün, Anlatılmaz Bir Acı...
Dalından Koparılmış, Yeşili Gitmiş, Rüzgara Kapılmış Bir Yaprak Misali Savruluyorum...
Sen Yoksun ya Yanımda, Yerimi Yurdumu Unutuyorum, Neredeyim, Ne Haldeyim ve Hatta Ben Kimim Bilemiyorum...
Ne Zaman Girdin Dünyama, Nasıl Bu Kadar Kapladın Dört Bir Yanımı Bilemiyorum...

Sen Görmedin Yokluğundaki Beni...

Kalbimin Çaresizliğini, Gözümün Yaşını, İçimdeki Yarayı Görmedin...
Sensizk Kalmak, Her Gece Sabahı Beklemek, Her Sabah Akşamın Gelmesini İstemek Ne Demek Yaşamadın...
En Sevdiklerinden Kaçmak Zorunda Kalıp, En Çok Görmek İstediğinden Saklanmadın...
Hayatı "Hayatın" Olmadan Yaşamak Nasıldır Görmedin...
Yalan Söylemek Ne Kadar Zor Biliyor musun?
Hem de Başkasına Değil, Kendine Yalan Söylemek, Kendini Kandırmak, Aldatmak Ne Demek?
Avutmaya Çalışmak Kendini, Bir Damla Uykuya Hasret Gözlerini Uyutmak İçin Hikayeler Anlatmak Ne Demek Bilir misin?
Hele İçindeki Ümitlerin Söndüğü Bir Anda Bunları Yapmak Nasıldır Anlayabilir misin?
Sen Hiç Aklınla Kalbin Arasında Kaldın mı?
Hiç Ezildiğini Hissettin mi? 
Bir Yanının Sevgiliye Koşmak İçin Kendini Parçalaması, Diğer Yanının Gidememesi Ne Kadar Acıdır Bunu Hiç Yaşadın mı?
Sen Hiç Ayazda Seni Isıtan Tek Kıvılcım Ateşinin Söndüğüne Tanık Oldun mu?
Bir Yandan Soğukta Titrerken Öte Yandan Cehennem Ateşini İçinde Hissettin mi?
Takvimlere Çizik Attıp, Geçmeyen Saatlere İnat Uyumak İstedin mi?
Hiç Eksik Kalıp Yarım Oldun mu?
Bir Günde On Yıl Yaşlanmak Nasıldır Bilir misin?
Kalbimin Sahibi, Varlığımın Nedeni, Aşkımın Tek Sebebi, Karşısında Aciz Kaldığım, Özlemlerimin Zirvesi, Hasretimin Kaynağı Olan Sevgili, Peki Sen Hasretin Sonrasında Kavuşmayı Yaşadın mı?
Sevgiliyi Kucaklamak Nasıl Bir Duygudur Hissettin mi?
Dokunduğunda İçinde Patlayan Volkanların Bedenini Aşıp, Etrafı Yakmasından Korktun mu?
Ellerin Titredi mi Mesela? 
Gözlerin Işıldadı mı?
Kalbin Sevdasına Koştuğunda Saatler Dursun İstedin mi?
Sadece Birkaç Saatlik Mutluluğu Ömrünle Mukayese Ettin mi?
Cennetten Bir Yudum Kevser İçer Gibi Öptüğün Dudakların Damarlarındaki Akışını Yaşadın mı?
"Dünya Umurum da mı Bundan Böyle" Dediğin Oldu mu Hiç?
Sevgilinin Ağzından Çıkmayanları Gözleri Söyledi mi Sana?
Dudakları Fısıldadı mı Dudaklarına?

Ben Sende Ayrılığı da, Buluşmayı da Yaşadım Sevgili...

Yokluğunu da, Varlığını da Hissettim...
Cehennemi de, Cenneti de Gördüm...
Benim İçin Ne Kadar Önemlisin Bir Kez Daha Fark Ettim...
Nefes Alamadım Yokluğunda,Yaşayamadım...
Bir Hasta Misali Sadece Ölümü Bekledim...

Bende Bir Yürek Var ki Sevdiğim, Sen Kabul Etmek Değil, Görmeye Dahi Dayanamazsın...!

Bende Öyle Bir Sevgi Var ki; O Sevgiyi Yaşamak Değil, Dinlemeyi Dahi Göze Alamazsın...!
Böyle Bir Sevgi Okuduğun Kitaplarda Yazmaz, Seyrettiğin Filmlerde Oynamaz...!
Düşünü Kursan, Rüyasına Yatsan Yine de Beni Anlayamazsın...
Bu Devirde Böyle Bir Sevda Arasan da Bulamazsın...
Sen Bin Yıl da Yaşasan Böylesine Bir Sevdalı Yüreğe Rastlayamazsın...
Ben de Öyle Bir Hasret Var ki; Tarifini Ben Yapsam, Sen Kulaklarına İnanamazsın...!
Ateşmiş, Soğukmuş, Ayazmış Hepsi Hikaye, Bir An Yaşasan, Bir Saniye Hissetsen Bir Daha Kendine Gelemezsin...!
Belki Ellerim Ellerine Değmiyor, Bakamıyor Gözlerim Gözlerine.. 
Kokunu Hissetmeden Seni Delice Sevebiliyorum Yine de...
Sevdim Seni...
Seninle Beraber İçimde Büyüyen Çocuğu da Sevdim...
Yüreğime Düşen Ilık Heyecanı Sevdim...
Sen Düşünce Kalbime Yüreğimin Sen Diye Atan Çarpıntısını Sevdim...
Aynaya Baktıgımda Gözlerime Düşürdüğün Yıldızları, Dudaklarıma Düşürdüğün Tebessümü Sevdim...
Sevdim İşte İmkansızım Olduğunu Bile Bile...
Her Ne Olursa Olsun, Belki Bir Ömür Boyu Değmeyecek Olsa da Avuçların Avuçlarıma...
Kahve Gözlerinin Ummanın da Kaybolamayacak Olsam da...
İmkansızım Olsan da Seni Sevmekten...
Seninle Beraber İçimde Büyüyen Çocuğu da Sevmekten Hiç Vazgeçmeyeceğim...
Sen Dinlemesen de Okumasan da Ben Hep Söyleyeceğim, Sen Anlamasan da, Anlamak İstemesen de Ben Anlatacağım Sevgili...
Kırılsa da Kalemim, Tükense de Nefesim ve Sen Okumasan da, Ben Yazacağım Sevgili...
Bıktı, Usandı Dedirtmem Kendime...
Yoruldu, Bu Kadarmış Sevdası Diye Söyletmem...!
Tükense de Ömrüm, Çatlasa da Sabır Taşım ve Kalmasa da Gözlerim de Tek Damla Yaşım Ben Bu Aşkı Hep İçimde Taşıyacağım Sevgili...

Sen Bakma Yorgun ve Bitkin Göründüğüme,Yandığım Her Günün Gecesinde Küllerimden Doğacağım...

Aldanma Sakın Suskunluğuma ve Sessizliğime...
Göreceksin! 
Birgün Yıldızlara Çıkıp Oradan Avazım Çıktığı Kadar "Seni Seviyorum" Diye Haykıracağım...
Sen Sevmesen de Ben Seni Hep Seveceğim...!
Varsın Tutmasın Ellerim Ellerini...
Varsın Gözlerine Bakmak Kısmetim Olmasın...
Varsın Aşkım Karşılıksız, Tek Taraflı Olsun Ne Çıkar?
Son Nefesimi Yine de Sen Diye Vereceğim...!
Ve Rabbimin Adı Üstüne Yemin Olsun ki: 
Aklımda...
Fikrimde...
Dilimde...
Kalbimde Ebediyyen Var Olacaksın Ebediyyen Yaşayacaksın...!

Yalvarırım Tut Kendini Yüreğim...!
"Yoluma Gölgen Düşse Yolum Doğrulur...
Eline Elim Değse Bedenim Kavrulur... 
Gözüme Gözün Değse Ruhum Savrulur...
Dudağına İsmim Düşse Bu Can Yok Olur" Deme Sakın... 
Sakın Söyleme... 
Eğer Özleyeceksen Sessiz Özle...
İçten ve Derinden Özle... 
Sessiz ve Ağırdan Özle... 
Oluk Oluk Kan Misali Gözyaşların İçine Aksın...
Ve Haykır Kendi Sesin Kendi Yüreğinde Yankılansın... 
Çevir Yönünü Kendi Yüreğine... 
Bağır Şimdi Alabildiğine... 
Özledimmmm...!!!


Ve Sonunda Sevmeyi Çaldılar Hayatımdan

Ve Sonunda Sevmeyi Çaldılar Hayatımdan...!

Bu Gün Bir Başka Hüzün Var Yüreğimde...
Gözlerimdeki Nehir Okyanusa Kavuşma Derdinde...
İçimde Fırtınalar Kopuyor Ayrılıklarına Dair... 
Hüzün Kokan Sancılı Bir Gün de, Kanayan Yanlarıma Tuz Basıyorum Yine...
Sevgiler Ağlıyor Yüreğimde... 
Zaman Şursuzca İlerliyor...
Kelimeler Kifayetsiz...
Bildiğim Bütün Lisanlar Yetersiz...
Yüreğim Harabe... 
Eski Yıkık Viran Bir Şehir... 
Yağmur Yağıyor Dışarda Bardaktan Boşanırcasına... 
Kaldırımlara Düşen Yağmur Damlalarının Sesini Duyabiliyorum Yüreğime İnen Sızının Sessiz Çığlığı Gibi... 
Boğazıma Düğümleniyor Sözcükler Konuşamıyorum.. 
Gözlerime Yazıyorum Sadece Acıları...
Hüzünleri...
Artık Şiirler Yazamıyorum...
Parmaklarım Sarılsa da Klavyeye Gözlerim Ağlamaklı, Yüreğim Sızlamaklı...
Bir Kaç Kelime Dökülse de Dilimden Biçare Birbirine Uyumsuz Anlamsız Sözcükler Çıksa da Yüreğimden Çıkmadığı Belli Oluyor...
Anlamsız...
Yitik...
Ve Bitik...
Her Yeni Başlangıçta Biraz Daha Sona Yaklaştığımı Bilmek Tatsızlaştırıyor Damağımı...
Ne Son Dediğinde Son Buluyor Her Şey, Ne de Yeni Bir Başlangıç Dilediğinde Yeniden Başlayabiliyorum... 
Kendime Söylediğim Yalanları Hissediyorum Omuzlarımda... 

Yine Bir Hastane Odası, Yine Çekmekten Yorulduğum Dayanılmaz Acılar, Alıp Vermekte Zorlandığım Nefesler Kaybetmenin Ağırlığını Taşıyamayan Bir Kalp ve Dinmek Bilmeyen Gözyaşlarım, Esmeyen Rüzgar, Kıpırdamayan Dallar...
Sıcak Bir Damla Gözlerimde Nedensiz Akıp Gidiyor Öylece... 
Kelimelerim Gri Bugün Biraz Toz Biraz Yağmur Yüklü...
Buz Tutuyor İçim... 
Paramparça Oluyorum...
Parçalara Bölünüyorum İçimde... 
Diğer Parçam Sancılı, Ölüme Gebe Bugünlerde...
Ne Değerim Var ki Benim? 
Kim İçin Ne İçin Değerliyim? 
Kimsesiz Rüzgarlar Üzerinde Salınan Kuru Bir Yapraktan Ne Farkım Var ki Benim? 
Yanmak...!
Öyle Bir Yanmak ki, Ne Gözyaşı Söndürür, Ne de Gökten Düşen Yağmur...
Sığmıyor Yüreğime Sözlerim...
Düşlerim Islak Kaldı Gözyaşlarımdan Akan Hüzünlerle...
Feryat Ediyorum Artık Sensiz Her Sözcüğe...
Yüreğimde Özlem Yağmurları Yağıyor...!
Sonu Gelmeyen Bir Yolun Yolcusu Gibiyim Nereye Gittiğini Bilmeyen...
Ateşleri Söndüren Yüreğimin Yangınları Var...
Beni Yarlara İten Acılarım Var...
Bir Yanım İsyan Şiirleri Biriktirirken İnsafsızlığına Diğer Yanım Yağmurları Yükleniyor Düşlerime...
Öyle Masum ki Biriktirdiklerim...
Dereler Çığlıklarını, Hıçkırıklarını Nasıl Biriktirirse Ben de Öyle Biriktiriyorum Hüzünlerimi, Umutlarımı ve Çırpınışlarımı...
Yine İçimde Fırtınalar Kopuyor...
Sessiz Çığlıklarını Duyuyorum Sanki Kalbimin...
Yağan Yağmur Taneleri İçimi Üşütüyor Sanki Aydınlığıma Yağan Karanlıklar Misali...
Bugün Bir Başka Sessiz Sanki...
Duyulması Zor Bir Yokluğun Ayak Sesleri Var İçimde...
Senin Bu Yalnızlık...
Senin Bu Yokluk...
Benim Varlığına Dair Hiçbir Şeyim Yok ki Bir Kuru Sessizlikten Başka...
"Hiç" Olanlar Bile Sende Tutuklu....
Kendime Ait Bir Yalnızlığım Bile Yok...!
Tüm Yokluklar Sana Dair...
Yine Sensizlikle Ziyan Olmuş Bir Günün İçerisindeyim...
Ellerinden Başka Hiçbir Şeye Dokunmak Gelmiyor İçimden, Yokluğunda Üstüme Bulaşan Kederden ...
Şu Anda Her Şey Benden Ayrı, Her Şey Benden Uzak ve Her Şeyden Mahrumum Ben...
Şu Anda Sadece Yalnızlık ve Kahır Var...
Unutamıyorum... 
Alışamıyorum...
Yaşayamıyorum Sensiz...! 
Ve Şunu Anlıyorum ki Ben Sensiz Bir Hiçim...
Sensiz Bedenimle Ruhumla Barışık Değilim...
Gittin Çaresiz Kaldım...
Gittin Nefessiz Kaldım...
Gittin Neşemde Gitti Sevinçlerimde...
Gittin Kalbim Paramparça...
Gittin Hayatın Anlamı da Bitti...
Olmuyor İşte Olmuyor...!
Sensiz Yaşayamıyorum...!
Olmuyor İşte Olmuyor...!
Sensiz Yaşanmıyor...!

Anlatamıyorum! 

Boğazımda Düğümlenen, Söylenmesi Gereken Cümleleri Yutuyorum...
Tüm Duygularımın Üstüne Basıp Geçilmiş Gibi...!  
Sanki Güneşimi Alıp Götürmüşler, Tenha Kalmış Buralar... 
Her Yer Paramparça...
Şarkılar Yarım Kalmış...
Kafamda Sonsuz Bir Boşluk...
Gözlerimde Sinsi Bir Nem... 
Her Şeyimi Yitirmiş Gibiyim...
Bitiremem Bir Türlü İçimdeki Yangınımı... 
Bir Yandan Kendimle Savaşırken, Öbür Yandan da Yokluğun Verdiği Acıları Kaldırmaya Çalışıyorum...
Ağlamak İstiyorum Hıçkırıklarla...! 
İsyan Etmek İstiyorum Bu Sonsuz Eziyete...!
Acımasız Kasırgalar Esiyor İçimde...!
Yaşama Sitemler Yağdırmak Geliyor İçimden...! 
Sesim Kısılasıya Kadar Bağırmak, Haykırmak İstiyorum....!
Bir Kurşun Olmak İstiyorum Kimi Zaman Yalnızlığın Beynine Çakılmak İçin, Kimi Zaman da Hain Bir Bıçak, Acının Tam Göğsüne Saplanmak İçin...
Bazen de Bir Şiir Olmak İstiyorum Hasrete Yazılmış... 
Yokluğun Acı Zulüm ve Ölüm Olduğunu Anlatıp Sesizliğin Matemine Gömülmek İstiyorum...! 
Artık Yüreğim de Hiç Dinmeyen/Dinmeyecek Acılar Taşıyorum ve Bir Dalga Gibi Kıyılara Vuruyorum...
Yaralarım Kapanmıyor, El Vuruldukca Kananıyor...
Yüreğim Bir Yangın Yeri, Kelimeler Düğüm Düğüm Boğazımda...!
Ölümü Aratan Sancılar İçindeyim...!!!
Boğuluyorum, Konuşamıyorum, Ağlıyorum...!
Ben Beni Bıraktım Artık...!
Soğuk Akşamlara, Issız Gecelere, Sokakların Karanlığına, Denizlerin Derinliğine Bıraktım...!
Çığlık Olup Yankılansamda , Kimse Duymaz, Duyamaz Artık Sesimi...!
Ben Beni Bıraktım Artık...! 
Her Şeyi Tükettim... 
Hayata Tutunmak Adına Ne Varsa Her Şeyi Yaktım...!
Tüm Sabrımı, Kendime ve İnsanlara Güvenimi, Sevginin Hayatın Tek Harcı Olduğuna Olan İnancımı Tükettim...!
Artık Hayatla Hesaplaşacak Bir Benliğim, Geriye Dönüp Sığınacak Bir Kendim Kalmadı...!
Bir Ayrılık Düştü Bana Yine Bu Hayattan..!
Ayrılık ki Hüzün...! 
Ayrılık ki Ölüm...!
Bir Ayrılık ki İnsanın Yiyen Bitiren...! 
Dünyasına Küstüren..! 
Kendinden Bile Vazgeçiren Bir Ayrılık...!
Söylenirken Ağızdan Bir Çırpıda Çıkan... 
Yaşarken Yavaş Yavaş, Sinsice Öldüren... 
Bitiren Bir Ayrılık...!


Benimde Hayallerim Vardı Bir Zamanlar, Ümitlerim Vardı...
Mutluluk Düşleri Saklamıştım Kalbim.... 
Çektiğim Tüm Acılardan Sonra Hep Güzel Günlerin Geleceğini Hayal Ederdim... 
İnanıyordum...
Ben de Aşka, Sevgiye, Mutluluğa Yürüyecektim Küçücük Ama Emin Adımlarla...
Kendime Göre Küçük Bir Yuva Kuracaktım...
Neşesiyle Güleceğim, Hüznüyle Hüzünleneceğim ve Beni En İyi Anlayacak Bir Eşim Olacaktı... 
Kin, Nefret, Yalan, İhanet Olmayacaktı Benim Yuvamda... 
Kırılmayacaktım, Kırmayacaktım Kimseyi...
Hayallerdeki Gibi Sandım Yaşamı, Oyunlardaki Gibi...! 
Oysa Hiçte Öyle Olmadı...!
Anladım ki, İnsan Olmak, İnsan Kalmak Başlı Başına Bir Eziyet... 
Vefası Yok Bu Nankör Zamanın... 
Ayağın Kayıp Bir Kere Düşmeyi Gör, Her Yerden Bir Darbe Gelir...

Hayatta Kazandıklarımdan Çok Kaybettiklerim Oldu... 

Kazandıklarım Bir Dal, Kaybettiklerim İse Koca Bir Ormandı... 
Kendimden Utanmadım Hiç Bir Zaman, Önüne Bakan Olmadım Hiç... 
Kırmadım Kırdılar, Üzmedim Üzdüler...
Hayatta Edindiğim O Kadar Çok Yaram Var ki Anlatamam...
Kimsenin Bilmediği, Düşünmediği, Anlamadığı Bir Yarayla Kanıyorum Şimdi...
Öyle Bir Ateş Yakıyor ki İçimi... 
Sevince Mutluluğa Uzanan Bütün Yollar Kapalı... 
Ve Sonunda Sevmeyi Çaldılar Hayatımdan...! 
Kenarından, Köşesinden Karışanlar, Hatta Öylesine Girip Çıkanlar Benden İnanmayı, Güvenmeyi ve Sevmeyi Çaldılar...!

Sevgili...!
Önce Nefes Verdin Hayat Gibi Sonra Nefesimi Aldın Ölüm Gibi...!
Acılarla Geçmiş Hayatımı Tekrar Tekrar Mahvedip Yüreğimi Ağlattın...
Gözyaşlarımı Gönlüme Miras Bıraktın, Hayatıma Ben İstemeden Destursuzca Girdin ve Girdiğin Gibi Destursuzca Çekip Gittin, Girdiğin Yüreği Talan Edip Yıkık Bir Şehre Çevirdin...
Yüreğimi Ağlatın, Umutlarımı Çaldın, Hayallerimi Umutlarımı Üşüttün, Sevgime, Aşkıma, Bir Damla Gözyaşıma Saygı Duyamadın...
Yaşama Karşı Direncimi Kırıp Beni Mutsuzluğa Bir Kez Daha Mahküm Ettin, Bu Aşkın Suçunu Günahını Sadece Benim Zayıf Omuzlarıma Yükleyip Hiç Suçu Yokmuş Gibi Kendini Akladın...
Gülümsemelerime Hüzün Düşürdün, Gözlerimden Yüreğime Nehirler Kurmama Sebep Oldun...
Hayallerimi Kırdın, Umutlarımı Çaldın, Ruhumu Kanattın, En Çok Sevdiğim, En Çok Değer Verdiğim Sen Beni Sırtımdan Hançerledin, Beni Kendi Ellerinle Diri Diri Mezara Gömdün, Beni Hiç Düşünmeden Derin ve Karanlık Kuyulara Bıraktın... 
Hayallerimi Ümitlerimi Birer Birer Kül Ettin...!
Bir Sürü Hayalimi Öldürdün, Aşka Sevgiye Dair Tüm Kelimelerim Tükettin...  

Şimdi Eserinle Gurur Duyuyor musun?
Şimdi Mutlu musun?
İstediğini Elde Ettin mi?
Şunu Unutma ki; Ben Hiç Mutlu Değilim ve Yüreğimi Sana Asla Helal Etmiyorum...!!!
Ama Eğer Sen Mutluluğu Hak Ettiğine İnanıyorsan Çok Mutlu Ol Hem de Çok...!!!

Hüznümü, Sevdamı, Aşkımı, Nefretimi Kucakladım Ölümün Soğuk Kollarına Gidiyorum...
Yollar Benim, Gözyaşları Benim, Kanayan Kalp Benim, Gitmeler Benim, Hüzün Benim, Nefret Benim, Hepsi, Her Şey Benim...
Sevme Beni Git Diyordun Ya? 
Gidiyorum...! 

Ama Korkuyorum, Fırtınam Büyük Olacak...!
Seni Asla Affetmeyeceğim, Aslaaaaa...!!!

28 Nisan 2014 Pazartesi

Sevgiliye Mektuplar

Sen…Yüzümdeki gülüşlerin,ellerimdeki terlemenin,yüreğimdeki deli atışın sebebi…
Her gece uykum,her sabah güneşim.Yıldızım,ay’ım,akan kanım.Bitmeyen masalım.Bahçedeki çiçeğim,çiçekteki rengim.Gökyüzüm,denizim,mavim sen…
Sevdamın adresi,aşkımızın menzili,içkimdeki tat,yaşadığım hayat sen…Sebebim,niyetim,geleceğim,geçmişim,bilinmezl iğim,belirsizliğim,kararlılığım,kararsızlığım sen…
Bitmez yolculuğum,sonsuzluğum.Sen,gözüm,elim,yüreğim.Bebe ğim sen…
Hani gidecek olsan,yollarına sererim tüm kır çiçeklerini.
Bilirim basamazsın çiçeklere de yine kalırsın benimle.
Üzülecek olsan,içim erir,kalırım öyle.
SENİ ÜZEN BİŞEY BENİ BİN ÜZER İNAN.
Kırıyorsam seni,bu benim dengesizliğimdendir,şaşırmışlığımdandır.Kendimle kavgalıyım ben.
Bir yanım sana tutkun,bir yanım çok bencil.Kayboluşlara vuruyorum kendimi,seni üzdüğümü bilmeden.
Her kayboluşum yara açıyor sende biliyorum.
Ah ben,nasıl da vurdumduymaz olabiliyorum bazen…
Bakma bana birtanem,içimdeki aşkın büyüklüğünü ölçme bunlarla.Seviyorum diyorsam seni,öyle.
Gereğinden fazla ‘erkeğim’bazen,bağışla…
Seni bilirim ben,bir tek seni.Seni söylerim,seni duyarım her yerde ve her zaman.
Sensiz olmaya gücüm yok artık,sensizliğe katlanmak benim harcım değil.
Seni her şeyinle,ay parçası yüzünle,duruşunla,gülüşünle,bakışınla,konuşmanla,ç ocukluğunla,olgunluğunla,kızgınlığınla,şaşkınlığın la,güçlülüğünle,zayıflığınla kabul etmişim bi kere.
NE DEĞİŞ,NE DE DEĞİŞTİR BENİ.Biz böyle sevdik birbirimizi.Seni sen yapan ne varsa kabulümdür hepsi.
Seni özlemek diye bir şey de var bu hayatta ve bu bazen öylesine dayanılmaz oluyor ki…
YOKLUĞUNU YAŞAMAYI BECEREMİYORUM,ÜZGÜNÜM.
İçimdeki o ‘fazla erkek’yokluğunda çekiliyor bir köşeye ve ben güçsüzlüğümle başbaşa kalıyorum.
Katlanamıyorum anla,sensizliği ‘yok’ hükmünde sayıyorum.
Sensizlik diye bir şey yok,öyleyse sensiz kalmak da yok. Şimdi hangi denizin kıyısındaysan,hangi göğün altındaysan önce o sonsuz maviliğe sonra da başını yukarı kaldırıp yıldızlara bak.
Aşkımı,yüreğimi,içimdeki seni mavilere yükleyip gönderiyorum,tut onu.Tut ve bırakma…
Ben maviyi sende buldum,beni BAŞKA RENKLERLE KANDIRMA…
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Bırakıp gitmek istiyorum her şeyi, herkesi… Yüreğim yanıyor, içim acıyor. Canım çok yanıyor Tanrım… Elimde bir oyuncak, çocukluğuma geri dönmek istiyorum. Sorumsuz, sorunsuz, mutlu… Okadar uzak ki umut ettiğim şeyler bana. Okadar zor ki bu yüreğin tamiri. Bir tanem, bebeğim, gözlerini, bana sarılmanı özledim. O kadar özledim ki seni, isyan edesim geliyor. Sen şimdi kaçıncı uykunda, sarılıyorsun yanındaki bedene. Mutlu musun? Ben aklına geliyor muyum? Düşünüyor musun beraber geçirdiğimiz saatleri? Ona da bana baktığın gibi sevgi dolu bakıyor musun? Ona da bana sarıldığın gibi sıkı sıkı sarılıyor musun? Ona bakarken de gözlerin parlıyor mu? Ben yalnız ben çaresiz, senin bana gelmeni bekliyorum. Karşılık beklemeden, sadece beni sarmanı beklerken, seni sevmeye, seni içimde büyütmeye devam ediyorum… Sen biriciğim, sevdiğim, meleğim… O kadar işledin ki içime, o kadar tanıdıksın ki, bırakamıyorum unutamıyorum seni!!! Ne yapacağımı, ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Sadece bana gelmeni, bana sarılmanı bekliyorum, küçük bir çocuğun sevgi beklediği gibi… Geldiğinde, yüzümü gömeceğim göğsüne, doyasıya sarılacağım sana… Yine alacağım o sevgi dolu yüzünü ellerimin arasına. Bana sarıldığında nefes bile almayacağım, ürkütmemek için seni. Sen yeter ki gel, yeter ki sevgini esirgeme benden. Yine git sonunda ,istersen. Sesimi çıkartmayacağım…
*****************************************
Bir başıma bu kentin sokaklarında yürüyorum.Üşüyorum.Ne kadar uzaksan bana o kadar soğuyor hava.Sen yoksan,sıcaklık hep mevsim normallerinin altında.Bu yüzden meteoroloji raporları bile umrumda değil.Kar mı yağıyor yoksa yağmur mu,bana ne?Ben senin hasretinle sırılsıklamım zaten,daha ne kadar ıslanabilirim ki? Burada mısın değil misin belli değil.Bazen gidişlerin kahramanı oluyorsun,bazen sonsuz kalışların.Doyumsuz gecelerdesin kimi zaman,bazen de yalnız karanlıklardasın.Bitmek bilmez bir şarkısın;ama,ben mi notaları yanlış basıyorum da sen bu şarkıyı söylemiyorsun?Neden susuyorsun? Aşkın sessizliği ne kadar korkunç olur bilir misin?Bir tek kelimeye hasret geçen gecelerin hesabını soracağın kimse de yoktur üstelik.Kendi kendiyle konuşana deli derler ya,beni çoktan akıl hastanesine kapatmaları gerekirdi.Hem de iflah olmaz hastalar bölümüne… Yokluğuna alışmaktan korkuyorum,ne kadar kötü…Yokluğunu yürüyorum sokaklarda.Yokluğunu içiyorum kadeh kadeh.Hiç gelmeme ihtimalin bir idam mahkumuna dönüştürüyor beni.Hiçbirşey yapmadan beklerler ya hücrelerinde,ölümün soğuk nefesini hissederek…Anlamlı olan bir şey yoktur onlar için.Belki de bir an önce ölmektir akıllarından geçen,bu bekleme işkencesi bitsin diye…Bu yokluk hissi öldürecek beni… Gelebilme ihtimalin ise yüreğimdeki kuşları havalandırıyor,kanat seslerini duy.Gelmek iste yeter ki,yorulmayasın diye kuşlarım taşır seni bana.Bir görsem yüzünü,ah bir dokunsam sana…Göreceksin,sevdanın çiçek çiçek açtığını,umudun bir yangın gibi alev alev ikimizi birden sardığını.Anladım ki mümkün değil seni sensiz yaşamak.Ben o gönlü genişlerden değilim.Madem içimdesin,yüreğimde taşıyorum seni,o zaman yanımda da olmalısın.Sensiz yaşanmayacak bu aşk ötesi yok. Şimdi yalnız geceleri seviyorum.Seni yıldızlarda buluyorum.Daha bir dayanılır oluyor sensizlik sancısı.Mümkünü yok çıkmayacaksın aklımdan,bu yüzden gece,el ayak çekilmişken,hiçbir ses yokken seni düşünmek(yokluğunu değil ama)daha iyi.Bütünüyle sen oluyorsun o zaman her yerde.Ne kadar yakışıyorsunuz birbirinize,sen ve gece…ZAMAN GEÇER,HERŞEY UNUTULUR,BİR ÖRTÜYLE KAPLANIR ACILAR,AMA…”BİR TEK SENİ UNUTAMAM”…
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Hiçbir duygumu ertelemedim ben. Yaşayacağım hiçbir şeyi sonraya bırakmadım. Sonra diye bir şeyin olmadığını biliyorum çünkü. Hep yarına dair hayaller kurmak, gelmesi mümkün olmayacak zamanları beklemek benim işim değil. Aşk zamana meydan okur ama sen karşı koyamazsın ona. Orada durup öylece bekleyemezsin geleceği. Bir adım atmalısın, bir el uzatmalısın aşka doğru..! Aşkın anahtarı cesaret değil mi yar? Cesur olmak gerekmez mi bir sevdayı yaşamak, büyütmek için? Kaç gece yalnız geçti hesaplasana… Kaç gece bir sonraki günü düşünerek geçti. Neler yapabilirdik, neler yaşayabilirdik düşünsene..! Her sabahı birlikte karşılamak vardı seninle. Gözünü açar açmaz ilk gördüğün şey ben olurdum ve sen benim yüzümde mutluluğu görürdün. Bu kentin sokaklarında el ele dolaşabilirdik. Girmediğimiz sokak kalmazdı. Bakışlara aldırmadan sokağın ortasında sarılıp öpebilirdim seni. Bir şarkıyı sözlerini bilmesek bile bağıra çağıra söyleyebilirdik. Sonra bir filme gider, bir kitap okur, bir martının bir lokma simit kapabilmek için vapurların peşinden bıkmadan uçuşunu izleyebilirdik.Paylaştığımız her an beynimize bir daha çıkmamak üzere kazınırdı. Özlerdik birbirimizi delicesine. Bir saati yalnız geçirsek, bir sonraki saati iki saatlik yaşardık. Peki biz ne yaptık. Aşkı bir bekleyişin sırtına yükleyip ona sadece uzaktan bakmakla yetindik. Her an aşkı yaşamak varken, her gün birbirimizi yeniden keşfetmek varken, bu yolda birer kaşif olmak varken sürgünleri yaşamaya mahkum ettik birbirimizi. Bu sürgünlüğe son vermenin zamanı geldi artık. Sana huzur vaat etmiyorum. Aşkta huzur arayan yanılır. Ben tutkunun, en koyu sevdanın sözcüğüyüm. Onlar adına konuşuyorum. Gözlerinin içine bakıp “Seni Seviyorum” demek istiyorum. Aşkın akışına kapılıp hiçbir kaygı duymadan gidebildiğim yere kadar gitmek istiyorum. Kokunu içime çekmek, teninin sıcaklığıyla irkilmek istiyorum. Yaşama senin adınla anlam katmak, mutluluğu bulmak ve bir daha kaybetmemek istiyorum. Seni istiyorum eey yar! Canıma bir can daha katmak için, ruhumun yalnızlığına, yüreğimin acısına son vermek için, daha mavi bir deniz, daha mavi bir gökyüzü, daha mavi bir sevda için… Seni İstiyorum, Yarın, Öbür Gün, Öbür Hafta, Öbür Ay, Öbür Yıl değil….. Şimdi!
****************************************
Senin varlığındı kalbimin kapılarını açan, sendin anahtarı kalbimin. Ne kelimeler yeter anlatmaya, ne de kağıt kabul eder kalemden dökülenleri. Sadece yaşadığım anlardan kalan anılarım yetebilir seni anlatmaya… Aşk yok, aşka inanmam dediğim anlarda çıktın karşıma. Önce gülüşündü seni bana çeken, sonrasında o gülüşün altındaki yaralı yüreğin… O gün, hani seni gördüğüm ilk gün; tren istasyonunda yağmur altında saatlerce oturduğumuz ilk gün. Sözde tren beklerken onlarcası geçip gitmişti de aldırmamıştık. Yağmur bedenimi ıslatırken, her damlada bir kat daha sana aşık olduğum gün… Yaşama döndüğüm, aşkın varlığının kanıtını gördüğüm gün… Ve sonra…. Sonu olmayan bir yaşam içinde asla gecesi olmayan bir gün gibi doğdun hayatıma. Oysa senden once “yağmurlar bile isyan ederdi akıttığım yaşlara onlar bile benim kadar ağlayamazdı”. Ya bu ben değilim, yada zaten ben bende değildim… Hayallerde yaşatılabilirdin, bir rüyada yer alabilirdin, belki de bir masal karamanı olabilirdin ama benim olamazdın… Sen gideli iki gün oldu.. Asırlara bedel iki gün.. Ellerim ceplerimde caddelerde yürüyorum. Birlikte dinlediğimiz şarkılar kulağımda. Ya da odama kapıyorum kendimi, görmek istemiyorum senden başkasını. O kadar çok alışmışım ki sana. Senin üzerine kurulmuş tüm hayallerim. Sen gittin, ben bittim, hayallerim yok artık geleceğe dair… Bil ki; içimde her zaman sıcacık kanayan bir yara olarak kalacaksın. Sana istediğim zaman söyleyemeyeceğim belki sevgimi ve ulaşamayacak uzattığım ellerim ellerine. Ama ne olursa olsun sana olan sevgim her an artarak yaşayacak bende.” …… İşte bitti; “Vazgeçtim Senden” ve belki de seninle birlikte kendimden…
**********************************************
İnsanın içine işleyen bir ayaza ev sahipliği yapıyorsan, aklıma geldiğinde yayılan sıcaklığın, dışarıda iki metre karı bile eritebileceğini düşünüyorsam, Odanın bütün duvarlarında senin yüzünü görüp,bana baktığını hissediyorsam, Ve bu beni her gün hep aynı şekilde heyecanlandırıyorsa, İçtiğim çayın şekeri, kahvaltımın her lokması sen oluyorsan, Sevdiğin şarkıyı başa alıp, defalarca dinleyebiliyorsam, O şarkının her sözüne seninle ilgili bir anlam yükleye biliyorsam, Yorucu bir günün sonunda hayalin ile enerji doluyorsam, Ve o enerji ile hiç dinlenmeden günlerce çalışabileceğimi hissediyorsam , Uykudan yüzümde mutlu bir tebessüm ile kalkıp, benimle birlikte uyanan güne senin adını verebiliyorsam, Gün boyu saatleri, dakikaları sayıp “ neden geçmiyor bunlar?” diye hayıflanıyorsam, Ve Hep seni bulacağım günü bekliyorsam, Yazı yazarken seni düşünmekten kendimi alamayıp, aynı satırları defalarca tekrar yazıyorsam, Sonra sana bunu anlattığımda ne kadar güleceğimizi düşünüp keyifleniyorsam, Seninle ilgili planlar yapıyorsam, Sadece varsayımlara dayalı olsa bile, o planları mükemmelleştirmek için her ayrıntıyı dakikalarca düşünüyorsam, Yüzyıllardır sevgililerin kullandıkları klasik sözcükleri benim duygularımı anlatmaya yetmediğini fark ediyorsam, Ve yinede bunları söylemekten hiç ama hiç bıkmıyorsam, Aşkımın coşkusunu sana yansıttığında, senin de bana aynı coşku ile karşılık vereceğini hissediyorsam, Hayatının en anlamlı şeyi, NE ? diye sorduklarında tereddüt etmeden senin adını verebiliyorsam, Sen beni için vazgeçilmez olmuşsun demektir…!
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Özlemin alev alev yandığı saatler bunlar.Gün çekiliyor,ay parlıyor.Haydi,geleceksen şimdi gel.Umudunla,yüreğinle,sevdanla gel,yık karanlığımı.Hayata dair kötü olan ne varsa yık onları,beni yeni umutlara sürükle.Aşkın en koyusuna,en tutkulusuna götür beni. Bin yıldır bekliyor gibiyim seni.Bin yıldır karanlık bir odada tek başıma oturuyorum sanki.Kim girip çıkmışsa hayatıma,kim talan etmişse yüreğimi hepsini silmek için gel.Bir tek sen kal içimde.Seni bileyim bundan sonra.Sevdan yetsin bana.Senin aşkınla yaşamak istiyorum artık,öyleyse gel,bekleme gel. Seninle olmak,seni duymak,seni görmek,seni anlamak,seni yaşamak tarifsiz sevinçler yaratacak içimde biliyorum.Bu yüzden sesleniyorum sana.Dallarımdaki kurumuş yaprakları tek tek temizlemek istiyorum artık.Gelişinle yeniden yeşermek,yeni yapraklar açmak istiyorum.İster haber ver,ister verme;ama gel bekliyorum. İstanbul’u sokak sokak geçip gel.Her sokakta kendi izini göreceksin,şaşırma.Nereye gittiysem seni de götürdüm yoktun;ama,yanımdaydın.Hep yüreğimde hep aklımdaydın.Seni İstanbulsuz,İstanbul’u sensiz düşünemedim.Gel,bu kentin tarihine en ölümsüz sevdayı yazalım.Nice aşka mezar olmuş İstanbul,bu kez kabul etsin yenilgiyi.Haydi gel,biz İstanbul olalım. Korkma gel,başkalarında gördüğün ihanetler,ikiyüzlülükler,bitmek bilmeyen acılar yok bende.İlk kez bırak kendini kaygısızca.Yarını düşünmeden,’ya sonra’demeden gel.Kurtul seni saran tutsaklıklardan,sana yazdığım,seni yazdığım şiirleri okumak için gel. Bak,günler anlamsızca geçip gidiyor.Oysa ömür dediğin şey üç günlük.Birlikte ve severek tüketmek varken günleri,böyle koyu karanlıkta kalmak niye?Gel haydi,sensiz geçen günlere bir yenisini daha eklemek istemiyorum.Özlem yanıyor alev alev.Özlemin ateşini söndürüp aşkın ateşini yakmaya gel.Bekleme artık,geleceksen şimdi gel.GEL Kİ…ADIN EKSİLMESİN DİLİMDEN…
***************************************
Aşk bir yumak haline gelip boğazına sarılıverir insanın bazen. İşler çözülmez haldedir ve bu kördüğüm insanı istemediği şeyler yapmaya zorlar çaresiz. Birbiri ardına yapılan yanlışların en büyük nedeni ise kaybetme korkusudur. Bu korku bir kez girdi mi insanın yüreğine o andan sonra akıl ve mantık sürgüne gönderilmiş iki mahkuma dönüşüverir birden. Siz aşkınıza sahip çıkmaya çalıştıkça o kördüğüm giderek büyür ve bir süre sonra yumağın ipleri boğmaya başlar. Kurtulabilmek için çırpındıkça bir başka canavarın, kıskançlığın ellerine teslim olursunuz. Öyle bir canavardır ki kıskançlık, beraberinde tedirginliği, endişeyi ve huzursuzluğu da getirir. Beyni böcek gibi kemiren soruların başlıca kaynağı da kıskançlıktır. Terk edilme ihtimaliniz çoğaldıkça sorular artar. Kesin ve net yanıtı yoktur hiçbir sorunun. Onun bir başkasıyla olabilme ihtimalini, bir başkasıyla sevişebilme ihtimalini düşünmek, uykusuz gecelerin, verimsiz günlerin habercisidir. Mantık ve akıl sürgündeyken sizi terk etme ihtimali olan sevgilinin her davranışı, her sözü sadece ve sadece kıskançlık süzgecinden geçirilecektir. Bir zamanlar minik oyunların, aşka katılan tadın sebebi olan kıskançlık, sevgiliye düşmanlık duymanıza neden olacaktır artık. Ve düşmanlık insanın içindeki şiddeti körükleyecektir elbette. Kıskançlık ateşini bastırmaya kalkmak, başka şeylerle ilgilenir gibi görünmek bataklıktan çıkmaya çalışan insanın hareket ettikçe çamura daha da gömülmesine benzer. Yanlış, yanlış üstüne eklenir.Mantık ve aklın ardından benlik ve kişilik de çıkar sürgüne. Siz sevgiliyi kaybetmeme uğruna değişmeye çalıştıkça yüreğinizdeki huzursuzluk sizi yerinizde bir dakika bile oturamaz hale getirir. Üstelik değişmek uğruna yapılan hatalar sevgiliyi kaybetme ihtimalini daha da güçlendirir. Kıskançlığa tamamen teslim olmuşsunuzdur artık. Bu noktaya nasıl geldiğinizi hatırlamazsınız bile. Hangi olay, hangi kişi neden olmuştur bir önemi de yoktur artık. Şiddet yavaş yavaş kendini göstermeye başlar. Kendinize ya da ona zarar verme duygusunun kıyısında dolaşıp durursunuz. Bu duygudan kurtulmanın tek yolu, bütün bunlara konu olan sevgiliden kurtulmaktır. O sevgilinin diktiği ama üzerinize tam oturmadığını bildiğiniz halde giymekte ısrar ettiğiniz aşk giysisini çıkarmanın zamanı gelmiştir. Bu tutsaklığı yaşamaktansa kar altında çıplak kalmak çok daha iyidir. Ve elbette, üzerinize tam oturan bir giysi, bir yerlerde sizi beklemektedir…
****************************************
Biliyorum bir gün bu şehirden gidecek, beni mazine gömeceksin… Giderken elinde valizin ve yüreğinde bastırdığın bir sevinç olacak… Kaybettiğim mutluluk köz köz akarken gözlerimden, buruk bir vedayla yollayacağım seni yuvana… Önünde yürürken simsiyah ıslığımla, tayfanın fırtınaya duyduğu öfkesiyle, susarak haykırırken kaderime, ve düşerken bir hazan yaprağı gibi yolunun üzerine, sen, aldırmadan çiğneyip geçeceksin… Biliyorum beni mazine gömeceksin. Sen başka güneşlerin kızıllığında gülerken doya doya, seni sensiz yaşayan, kendini sana yazılan ama duyuramadığı şiirlerinin dizelerine asan, kalemine kanını mürekkep yapıp; seni sensizlikte arayah bu şairi hiç düşünmeyeceksin… Ama ben yinede; elini ilk tutabildiğim anla ısınıp, ilk öpüştüğümüz anla uçacağım… Sonra ayrılık bir yılan gibi yüreğime sızınca, sarhoş sızılar içinde kıvranacağım… Biliyorum, bir gün çevresini, şatafatlı gecelerde, iltifat kokan ağızların sardığı, yönünü bulamayan bir göçmen kuşa benzediğinin haberini getirecekler bana… Ben hatırlatıldığımda belki de: “Bir çocukluktu geldi geçti…” değinin haberini… Halbuki bende, o mutlu günlerde gizlice alıp sakladığım, muska niyetiyle hala göğsümde taşıdığım, bir kaç saç telin kalacak… Bu şehrin her köşesinde karşıma çıkacak, her kar yağışında lapa lapa, her yağmurda sağnak sağnak aklıma düşeceksin… Biliyorum… Ayaklarım birlikte gidilen mekanlara götürürken beni, ararken beni bekleyen bir masada gölgeni, hayal kırıklığımla sığınarak umuduma; gelmeni bekleyecek, SENİ HEP SEVECEĞİM… Biliyorum, son bir kez olsun geleceksin bu şehire… Ve beni görüp, belki de güleceksin; “Sen hala oralarda mısın?…” diye. Şiirlerimi uzattığımda ellerim titreyecek, bir sevda buseni vermeni bekleyeceğim… Sen omuz silkeleyip, her zaman yaptığın gibi: “Ne yapalım sevmek işte böyle” diyerek sevilmenin bencilliğinde, gülecek ve tekrar bu şehirden gidecek, beni mazine gömeceksin…
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Yüreğim ne dediyse onu dinledim ben. Kimi işaret ettiyse ona yöneldim. Şimdi sen diyor da başka bir şey demiyor. Ansızın bastıran bir yağmura hazırlıksız yakalanır ya insan, işte öyle ıslattı beni aşkın. Seni bekledim ben. Yüreğimdeki heyecanı, gözlerimdeki yeşili, dudaklarımdaki ateşi, ellerimdeki titremeyi, küçük dokunuşları sana sakladım. ​ Ne sen beni bilirdin ne ben seni ama, bir yerlerdeydin ve mutlaka gelecektin. Ve bir gün çıktın karşıma. İşte o gün sevdaya dair nekadar tortu varsa içimde eridi gitti. Çocuk oldum yeniden. Hani bıraksan yemyeşil bir kırda bağıra çağıra şarkı söyleyip koşarım. Seni bulmanın coskusunu hiç bitmeyecek bir enerjiyle yaşarım. Seninle yep yeni bir hayatın başladığını biliyorum. O hayatın içinde vazgeçilmez kıldığım tek şey sensin. Bilirim, bu şarkı korkutur bazen insanı. Neler oluyor diye sormadan bir duygu selinin içinde bulursun kendini. Ama zaten aşk öyle bir şey değilmidir? Sorarsan planlarsan onun adına aşk denir mi? Bırak kendini bırak ki aşkınbüyüsü sarsın seni. Kendini o eşsiz duyguların ferahlığına bırak. Tut elimi birlikte çıkalım bu yolculuğa. Yarınsız zamanların iki yolcusu olalım. Kaygısızca yaşayalım aşkı, eriyelim birbirimizde. Yüreklerimiz birbirimiz için atsın, soluklarımız birbirine karışsın. Tutkunun alevleri dalga dalga sararken bedenlerimizi. Gidersen… Gözümdeki son parıltıyı da alır götürürsün. Bir zemherenin ortasında titrerken bırakırsın beni. Ama merak etme ayakta kalırım ben. Tıpkı fırtınaların boynunu eğip yıkamadığı kavak ağacları gibi. Senden bana yadigar kalan her anıyı bir kez daha bir kez daha yaşarım. Aşkım da benden yadigar kalır sana..
**********************************************
BENİ SEVMEYE NİYETLİ MİSİN ? Bitmez tükenmez martıların haykırışı var yüreğimde sana dair uçup gelen. Bir yarım sesle sesleniyorum beni duyar mısın? Ayın o acılı suratının ardından gün doğduğunda, kanatlarını çırpan bir küçük kuş olduğunda sabah, sen yüreğini geçmişin kirinden arındırıp benim ellerime koyacakmısın? Beni sevebilir misin? Niyetli misin buna ? Sen ilk yazın kuçağında uyurken yağmurlu serin akşamları düşünüp ödünç verilmiş yataklarda geçirdiğin sevişmeleri hatırlayıp kahrolacak kadar niyetli misin buna? Toğrağın iliğine ve kemiğine işleyen çok eski bir yağmur kadar beni içinde barındıracak mısın? Ay düşmüş toprakta menekşe kokulu öpüşmelerle geçikmiş iklimlerin ortasındayız seninle. Zaman durdu sanki birden tartışmalar bitti. Güneşe dönüyor ayçiçeği gün hızlandığında ve ben her güne uyandığımda sana dönmeye niyetli. Sana diyor ki gözlerim; sen bir kırlangıç gibisin. Hayatın sana verdiği uslanmaz ruhun içinde her baharda bana dönen ama güzün hep göç eden… Ve ben korkuyorum seni sevmekten. Bitmeyen şarkılarla avunmayacağım bundan böyle. Bak şimdi gökyüzüne, hayali bir gölgeye dönüşüyor benim bedenim. Her nefesinde solumaya başladın bile beni. Ve ben korkuyorum. Bir kasımpatı çiçek açıyor sarı taç yapraklarıyla. Ve gözlerim tiryakisi olduğum kahvenin tadında. Bunu biliyorum gece parçalanıyor, yıldızlar çıkıyor yüreğimden. Kirpiklerim titremeye başlıyor. Bu kız çoçuğu yüreğine yumulmuş ve bir daha ağlamak istemiyor, anlıyor musun?
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
BEN SENİ SEVDİM Ben seni kocaman bir yürekle sevdim. Gözleri degil,yüregimdi seni gören. Sen damarlarimdaki kana karisip,geldin oturdun yüregime.Bir baska yerde olamazdin zaten.Sen benim en degerli yerimde,yüregimde olmaliydin,orada kalmaliydin. Çok aska ev sahipligi yapan bu yürek,ilk kez bukadar kolay kabullendi seni.Herhangi bir konuk degildin artik.Buyüzden ne agilama fasli vardi nede ugurlama.O yüregin gerçek sahibiydin.Simdi sonbahar kisa giriyoruz ya… Ben dört mevsim bahari yasadim seninle Çiçek çiçek açtin yüregimde. Gökkusagi zayif kaldi senin renklerin karsisinda.Taze bir yaprak gibi yesildin.Açelyaydin pembeliginle.Üzerine çig taneleri düsmüs sari güldün.Kirmiziydin bir ates gibi.Ve maviydin… En çok bu renkle anmayi sevdim seni.Denize tutkundum,denizi sensiz,seni denizsiz düsünemedim. Seni severken dünyayi da sevdim ben,insanlari da…Kendime bile dar gelirken, içinde herkeze olan bir hayatin sahibiydim artik. En kizgin, en tahammülsüz oldugum anlarda bile seni düsünmek yetti bana,içimdeki sevinç yüzüme yansidi,güldüm. Beni böylesine güldüren senin sevgindi ve ben kaygisiz,içten gülüsün ne demek oldugunu, nasil güzel bir sey oldugunu anladim seninle. Her seye ragmen sevdim seni.Güçlüydüm ve asamayacagim hiç bir zorluk yoktu. Koca bir kente,koca bir ülkeye kafa tutabilirdim.Sen elimden tuttugunda,patlamaya hazir volkan gibi hissederdim kendimi.Menzil sendin ve ben o menzile ulasmak için önüme çikan herseyi yok edebilirdim.Sana ulasmami engelleyecek herseyi eritirdim,kül ederdim.Sana ulastigimdaysa sakin bir göle dönüsürdüm.Ve o göle birtek sen girebilirdin. Sevdim ve hayrandimda… Her halin çekti beni.Durusunu,uyumani,gülmeni,kizmani, saskinligini,safligini,kurnazligini,çocuklugunu, olgunlugunu sevdim.Sesini de sevdim suskunlugunuda.Küçük oyunlarini,kaprislerinisitemlerini,korkularini sevdim.Seni ve o doyumsuz sevdani, uçari sevdani anlatacak kelime bulamadim çogu zaman.Sigmadin cümlelere ve hiçbir cümle seni yeterince tarif edecek kadar derin olmadi. Seni severken yorulmadim.Çünkü sen yasam kaynagiydin.Hergün yenilendim.Seninle çogaldim,büyüdüm.Eksik kalan neyim varsa tamamladin.Ölmeyecektim çünkü sen ölümsüzlügün ta kendisiydin. Sevdim iste ötesi yok…
****************************************
Hep ertelenen bir an hiç yaşanmamaya mahkumdur. Düşlerin bekleyişini yalnızca bir hüsran karşılayacakdır. Mevsimleri sayarsak ömür baharsız tükenir gider. Sevdiklerimizi bulmak yada bulduğumuzu sevmek tercihi en zor olan iki seçenektir bu sınavda… Boşuna akan ırmaklar mı var yüreğimizde, sebepsiz mi çoşkun bir denizde maviye hasretliğimiz? Ufuk ta görünen o ki mutluluk tek kişiliktir aslında. Karşımızdakinin çabasına ihtiyacı yoktur mutluluğun, Aşkında sevdiğin kadar büyüktür. Sevdiğin sürece meydan okur dünyaya. Hasretle beklenen gelmez hiç bir zaman o hasreti yalnız tüketirsin. Karşılık bulmuyorsa sevda umut değil kendini hükümdar sanan köleler üretir, dönemezsin. Ama boşuna geçmemiştir dolan vakit. Heba olan şiirleirn değildir. Türkülerin diliyle yas tutan geceler, sırdaşlığını hiç farketmez. Kıymetini bilmediğin kır çiçekleri yeniden açar o gül solarken. Ayrılanlar yıllar geçsede üstünden hep aynı acıyı çeker. Ama yollar hiç bitmez. Sonuna geldiğini zannetiğin yerler birer duraktır aslında. Ve sen yolculuğunu gönüllü bitirmişsindir o durakta. Güneş hep geç kalırmış gibi gelir, sen bir baharda mevsimler başka havada… Gerçeklerle düşler yerini kaybeder. Bir tek o kalır yüreğinden hiç gitmeyen. Aynı bakışlı resmine saatlerce dalışın kalır, sevdanın tutsaklığında acılarını dindiremeyen… Şöyle dimdik durup rüzgara karşı ”Ey hayat sen şavklı sularda bir dolunaysın, aslında yokum ben bu oyunda, ömrüm beni yok saysın” diyerek çekip gitmek gelir aklına, Bedeninizin parçalanması hiç umrunda değildir, ama sevdiği uğruna ölenlerden olmak istemezsin. Çünkü yalnız yaşarken bir ihtimal daha vardır. Belki ölüme değil ama onun hayatına geç kalmışsındır. Uzaktır öyle kalacaktır belki. Hep bir umutla beklenirken sevda habercisi, yüreğini teselli etmekde sana düşer. Her şeye rağmen korkutmasın seni bu sevdanın ateşi. Her yangın önce başladığı yeri yakar. Sana küçük kendime büyük gelen yüreğimde yıllar geçsede senin adını yazar. Ve bil ki sevdiğim, uslanmaz ruhum yaşadıkça seni sever, seni sevdikçe yaşar..
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Yüreğim bir ayraç misali takıldı bakışlarının arasına. Günlerden hangi cumartesiydi veya pazardı inan hatırlamıyorum. Anlamsız olduğum, sıkıldığım, boş boş etrafa bakındığım anlardan birinde avuç içlerimin arasına aldım sesini ve seni aradım. Yolculuklar neden daima alfabenin sonuna doğru başlar ki? İşte benimkisi de böyle bir yolculuktu. İlkin loş bir karanlıkta “merhaba” dediğim, sonrasında da adresini bilmediğim bir kapı aralığında söylediğim bir merhaba… Yüzünde küçücük çocukların kırılgan ifadesiyle aralık bir bakışta tutulmuştum gözlerine. Benim kadar derin bakıyordun. Öyle zamana borcun yoktu diğerleri gibi. Göz kapaklarımın ağırlaştığını hissettirene kadar, içime doğru bakıyordun. İçim ne de çok ezildi gözlerimi kaçırdığım, başımı öne eğdiğim ve hatta ilk defa tenime dokunduğun zaman. Söylesem hangi izi taşırsın bedeninde benden kalan ve kim bilir hatırlar mısın sırılsıklam bedenine dokunduğum anda sana söylediklerimi? Canımdan çektiğin adını benim için saklar mısın? Saçlarım darmadağınık Oysa daha bu sabah senin için hazırlanmıştı her şey. Telefon defterine baktım, bir daha ve bir daha ve son bir defa. Seni aramak için sebepler yaratmaktan yorulan beynim sonunda uykuya verdi kendini. Aklım ve sen uykuya daldık. On altıncı boyuttaydık seninle. Buraya kadar gelmemize izin veren ikinci boyuttu. Sayende arada geçen zamanları algılama fırsatım bile olmamıştı. Çünkü her şey çok hızlı olmuştu. Oturdum… Elimdeki fincanda gittikçe soğuyan bir çayın ve vücuduna yavaş yavaş yayılan alkolün, az sonra bitecek hüznü yerleşmişti bakışlarımızın arasına. Sanırım ben, bir tek seni alamadım o bakışların isimsiz randevularına. Yapamadım… O resmin üzerime düşen gölgesinden sıyrılamadım. Hiç bilmeyecekti… Duymayacaktı… Yine kaldığı yerden alacaktı ellerini ellerine. Ama ben yine de yapamadım. Mevsim sancıları yine her zamanki gibi gri şehrin sokaklarında içimi acıtıyor. Eksiliyorum senden içeri, sana doğru. Hiç kendine boğulur mu insan? Mahkemede hem sanık hem tanık olur mu? Erteler mi arzunun dolaştığı bakışları gözlerinden? Terk eder mi o kırılgan titreyişi? Anlaşılmayacak biliyorum. Yine de seni satır aralarına gizliyorum, kimse bilmeden, kimse duymadan. Doğanın çam kokulu düşlerine emanet ediyorum o akşamı da. Işığın yerini küçücük ışıltılar almıştı hani. Neredeyse sana (d)okunacaktım.. Dedim ya günlerden hangi cumartesiydi ve belki hangi pazar, hatırlamıyorum. Artık ne önemi var ki!? Şimdi sana söyleyemediklerimi alıp yanıma gidiyorum. Arkamdan bakar mısın yoksa gelir misin düşünmek istemiyorum ve yine her zamanki ve hiç bilmediğin gibi “sana” yalan söylüyorum. Canımdan çektiğin adını benim için saklar mısın?
*********************************************
İnsanlar gördüm kendilerine yabancı kendilerine garip kendilerine uzak. Hiç bitmeyecek bir yolun yolcusu gibiydiler. Ne dinlenebilecekleri bir mola yeri ve nede zaten varabilecekleri bir yer vardı. Ruhlarındaki kabullenmişlik çirkin yüzlerine yansımıştı. Birbirlerinin kopyası bu insanlar arasında bir yabancıydım ben. Beni aralarına hiç almadılar, zaten hiç girmek istemediğimi bilmediler ki. Tek kelime konuşmadım onlarla. Yine de onlarla aynı adımları atıyordum bilinçsizce. O hiç bitmeyecek sandığım yola çıkmıştım onlarla birlikte bir kere. Koyu gri bir havanın hakim olduğu o yolda ne bir tek yıldız gördüm nede bir tek yağmur damlası düştü yola. Ne sıcak vardı ne soğuk. Kara, kirli bir toprağın üzerinde atıyorduk adımlarımızı. O uzanıp giden yolda ne bir yeşil, ne de mavi yoktu. Görünen sadece uzayıp giden sonsuz bir grilikti. Yol uzayıp gittikçe, binlerce kişi katılıyordu bize. Amaçsız kalabalığa katıldıkça katılıyordu insanlar. Ses yoktu, gülüş yoktu, heyecan yoktu, sadece nefes almaya odaklanmış bir insan güruhu vardı. Bense içimde çoğalttığım sesimi, bir mutlu yüze sakladığım gülüşümü, bir sıcak yüreğe sakladığım sevgimi dışarı vurabilmek için çırpınıyordum. Ama hiç bir yüz, hiç bir ses bu cesareti vermiyordu bana. Bu bıktırıcı, bu tekdüze, bu amaçsız adımların atıldığı yolda bir başka seçenek olmalıydı. Hissediyordum, ben bu yola bu insan kalabalığına ait değildim. Aynı şeyleri hisseden benden başkaları da olmalıydı. Sonra hiç varılmayacakmış kadar uzakta bir kuşun havalandığını gördüm. Bir umut yakalamıştım sonunda. Adımlarımı hızlandırdım. Sıyrıldım kalabalıktan. Koşmaya başladım. Kuşa yaklaştıkça gri hava dağılıyor, güneşin ısısını hissediyor, gökyüzünün maviliği çiçeklerin her rengini görüyordum. Ve en sonunda seni gördüm. Ordaydın. Küçücük ama yemyeşil bir çayırın ortasında, gelincikler içinde öylece oturuyordun. Senin az ötende hava kurşun gibi griyken. Senin başındaki gök masmaviydi. Ve sen gözlerini o maviliğe dikmiş uzaktan gelecek birini bekler gibiydin. Ben gördüklerim hissettiklerimin karşısında donmuş ve öylece kalakalmıştım. Yüzüme bakıp sadece “HOŞGELDİN” dedin. Ve o ses yeniden hayata döndürdü beni. İçimdeki bastırılmış gülümseme yansıdı yüzüme önce. Yüreğimin atışı hızlandı, tenim ısındı sonra. Az önce terk ettiğim o kalabalık yanımızdan geçip giderken biz senle el ele gülümsüyorduk onların şaşkınlığına. Artık senle bir sevdanın iki ortağıydık. Şimdi içimde çoğalttığım sesimle haykırıyordum herkes duysun diye… Hiç kimse sevdama senin kadar yakışmadı ve sevdam hiç kimseyi senin kadar yaşatmadı yüreğimde…
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Geceydi seni bana taşıyan…Sen geceye yakındın, bende sana….Ağır aksak işleyen zamanın düşürdüğü tuzaklardan kurtulup geldin, hoş geldin.Korkularınla, sırlarınla ve sadece gözlerine derin bakanların görebileceği acılarınla geldin, iyi ki geldin….. Bekleyişlerimin içine hapsettiğim özlemlerim vardı.Nicedir kimseyle paylaşmadığım hüzünlerim.Soramadığım sorularım.. Hatırladığımda yüreğimde yaratacağı o korkunç sızıyı duymaktan korktuğum için beynimin bir köşesine fırlatıp attığım ve bir daha hiç dokunmadığım anılarım vardı….Şimdi özgür bıraktım özlemi.Şimdi hüzünde sevinçte doyasıya yaşanıyor bende.Sorular cevabını buluyor, anılar canlanıyor çünkü sen geldin.Susmak ne çok akıllandırmış beni… Ne çok biriktirmişim kelimelerimi….Bir bir dökülürken dilimden sevda sözcükleri senin o tedirgin duruşun bile durduramıyor beni.”Seni soluyan bir rüzgara kapılmış gidiyorum.”, yüreğimi bir yelken gibi açtım, seninle dolduruyorum.Seninle olmanın, seni yaşamanın ve zamanı sadece seninle paylaşmanın eşsiz hazzını duyumsuyorum, ne iyi ettin de geldin…..Bir büyüysen bozulma. Bir hayali yaşıyorsak kaybolma. Hep biz çözecek değiliz ya gerçeğin düğümlerini, bırak kendi halinde kalsın. Ruhuna talibim ben asıl gerçek bu. Kaçışlardan bıkmış, hep yarım kalmış ruhum da bir tek seninle doyuma ulaşacak, kendini bulacak. Dedim ya, sen geldin.Bir de mavi var öyle ya….. Nereye saklamıştım maviyi ? Kimlerden gizlemiştim de yok sansınlar istemiştim ? Bak, güneş bile mavi mavi parlıyor görüyor musun ? Yavaş yavaş yok oluyor yüreğimin gri katmanları. Maviyle anılıyor görebildiğim her şey.En çok maviye tutkunum ben, bu yüzden mavi sen oluyorsun, çocuk gibi seviniyorum. Sen maviyle geldin..Sahi , çocuk olmayı ne kadar özlemişim ben… Senin içindeki çocukla oynayacak bendeki çocuk. Yalansız ve saf olacak. Kumdan kaleler yapacak, içine seni koyacak. Kaleyi yıkacak, seni kurtaracak, kahraman olacak.Çığlıklar atacak, yorulmayacak, sensiz hiç bir oyunda “ebe” olmayacak.Korkma , içindeki o çocuk hep yaşayacak, kimsenin zarar vermesine izin vermeyeceğim.Çünkü sen o çocukla varsın, o çocukla geldin.Yoktum ben , senden önce yoktum sanki. Sen geldin varlığını bildim. Sen geldin bir dokunuşun, bir öpüşün nasıl da büyük bir hazza dönüştüğünü gördüm. Sen geldin ben oldum, aşk oldum.Sen geldin….ama ne güzel geldin…
***************************************
ÇAĞIR BENİ Aşk adına işlediğim bütün günahlarımı kutsal sayarak yağmalanmış gecelerimin hüznünü bir bohça gibi sırtıma vurarak tutkumu ve öfkemi,tutukladığım gözlerinin rengine boyayarak gelirim. Hiç saklamadım duygularımı ama bir çocuk var ki içimde, asırlardır uykuda.Asıl ben oyum asıl o uyandığında ben hayata daha çok sarılıyorum.Konuşmaya hasret o çocuk artık uyusun istemiyorum.Onu uyandıracaksan ve büyüteceksen gelirim.Hep seni, sana ve bütün ağırlığına rağmen taşıyacağıma, hep seni sen kadar uzaklarda bile yaşayacağıma inan… Hiçbir zaman senin gözlerinin gizliliğindeki güzelliği unutmayacağımı inan. Ve benim kuşatma altındaki düşlerimi ve düşlerimdeki gülüşlerimi de senin kanatmayacağına inanayım.İnandır beni gelirim.. Bakışlarımla okşayarak yüzünü gece yarısı hasretlerinin yoldaşı olurum, bölünmüş düşlerinde ve yalnız gecelerinde bak bana, hep konuk olurum sana..Şiirlerinde hep yeni umutları yeni sevdaları anlatan bir ozan gibi sana dair dizeler yazarım.Seni anlatmayacak her sözcüğü kullanılmaz kılarım.Salıveririm yüreğimi bir ezginin notalarına..Söyle şarkımı gelirim. Rotasını kaybetmiş bir gemi gibi fırtınadan fırtınaya sürüklenirken Kara Göründü diye bağıran bir tayfanın sesindeki mutluluğu taşırım ben limanım sensin.Bir tek sana sığınırım korku dolu dev dalgaların şiddetinden.Aç kapılarını gelirim.utangaçlığımı, güçsüzlüğümü, üzerini yalanlarla örttüğüm hatalarımı bırakarak acı ve gözyaşını unutarak umutlarımın da ellerinden tutarak gelirim. Biz seninle ölür gibi öpüşmeli öpüşür gibi bölüşmeliyiz hayatı..hesapsız mekanlarda ve zamansızca.ayın karanlık yüzünü düşün, güneşi kucakladığın anı düşün başını göğsüme yaslayıp sustuğunda belki de ömründe ilk defa geçmişteki hoyrat sevdalara inat sen de yum gözlerini Sevda ile dağla yüreğini..Ben sendeyim, kazındım bir kez yüreğine..bundan böyle ihanetin adının bile anılmadığı bir ülkede, hayallerini azaltmadan bir baharı ve sonraki bilmem kaç baharı benimle birlikte yaşam istiyorsan çağır beni..GELİRİM SEVGİLİM!!!Çünkü seni çok seviyorum ne yazık ki bunu sende biliyorsun..
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Bazen öyle bir iliskiye tutulursunuz ki, ne sevebilir,ne terkedebilirsiniz. Kör kütük baglanmissinizdir aslinda… En güzel yillarinizin, aci tatli hatiralarinizin ortagidir; iç çekismelerinizin müsebbibi, yazilarinizin ilhami, sohbetlerinizin konusudur. Gözyaslarinizda, bilinçaltinizda, kahkahanizdadir. Korkunca saklandiginiz bir siginak,cosunca öptügünüz bir bayrak…Sevdaniz riyasiz, çikarsiz, karsiliksizdir.Sinirsiz ve nihayetsiz; “Ölmek var, dönmek yok”tur. * * * Lakin gün gelir anlarsiniz; içten içe bir seylerin kanadigini… Tutkulu sevdalarin gizli hançerleri baslar parildamaya…Surasindan, burasindan elestirmeye koyulursunuz: “Söyle görünse, öyle demese, degisse biraz ya da eskisi gibi olsa…” Baskalarini örnek göstermeye, “Bak onlar nasil yasiyor” demeye baslarsiniz. Hem birlikte yasayip, hem özgür olmanin yollarini ararsiniz. Askinizin gözü kör degildir artik, yanlisini görür düzeltmek istersiniz. “Eskiden böyle miydi ya..” diye baslayan sohbetlerde açilir elestirinin kapisi; açildikça, bastirilmis itirazlar yükselir bilinçaltindan… Böyle süremeyecegini bilirsiniz. Degissin istersiniz. O, sevgisizliginize yorar bunu… Ihanete sayar. Tutkulu iliskilerde ihanetin bedeli ölümdür. “Ya sev böyle ya da terket” diye gürler… * * * Bir zamanlar bir gülücügüyle alacakaranligi isitan o rüya, bir kabusa dönüsür birden… Kapatir gönlünün kapilarini, yasaklar kendini size… Hoyrattir, bakmaz yüzünüze… Zehir akar dilinden, konusturmaz, suçlar,yargilar mahkum eder. Mühürler dudaklarinizi, yirtar atar yazdiklarinizi, siler sizi defterden… “Iyiligin içindi hepsi, seni sevdigim için…” dersiniz,dinletemezsiniz. Ayrilirsaniz asamayacaginizi bilirsiniz, lakin böyle de sevemezsiniz. Ihanetten kirilmistir kaleminiz; severek, terk edersiniz… * * * “Madem öyle…”nin çagi baslar ondan sonra…Madem ki siz böylesine tutkunken, o hep baskalarini seçmistir, madem ki kiymetinizi bilmemistir, o halde “günah sizden gitmistir”. Lanet ederek bu karsiliksiz aska, çekip gitmeleri denersiniz. Askin göçmenlik çagi baslar böylece… Daha özgür olacaginiz limanlara demirlerseniz bir süre… Ne var ki unutamaz, uzaktan uzaga izlersiniz olup biteni… Etrafi bir sürü ugursuzla dolmus, kurda kusa yem olmustur. Deli kanlilar, eli kanlilar, ugruna ölenler, sirtina binenler sarmistir çevresini… Gurur duyar onlarla, koynunda besler, gözünü oysunlar diye… Ugruna kan dökenleri sever, yoluna gül dökenlerden fazla… “Bana ne… kendi seçimi” diye omuz silkmeye çabalarsiniz bir süre… Ama sonra… ansizin kulagimiza çalinan bir sarki ya da kapi araligindan süzülüp gelen bir koku, hatirlatir onu yeniden… Yaban ellerde, baska kollarda ondan bahseder aglarsiniz. Kokusunu özlersiniz; türküsünü söylemeyi, sarkisini dinlemeyi, yemegini yemeyi, elinden bir kadeh raki içmeyi… Karsi nehrin kenarindan hasret siirleri haykirirsiniz, sular kulagina fisildasin diye… Dönüp “Seni hala seviyorum” diye bagirmak geçer içinizden…Dönemezsiniz. Göremedikçe baglanir, uzaklastikça yakinlasirsiniz. * * * Anlarsiniz ki bir çaresiz asktir bu, ne onunla olur, ne onsuz… Hem kollarinda ölmek, kucagina gömülmek arzusu, hem “Ne olacak sonunda”kuskusu… Böyle sevemezsiniz, terk de edemezsiniz. Sürünür gidersiniz…
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Gidişine değil sitemim, beni sensiz günlere mahkum etmene… Bende olduğundan beri ne zaman aynaya baksam , kendimi bulamıyorum. Gözlerimde gözlerini, dudaklarımda gülüşünü görüyorum. Hep nefesini soluyorum, tenimde bir ürperti beliriyor. Koca şehir susuyor sadece sesin çınlıyor kulaklarımda. Bakabildiğim kadar ileride, dokunabildiğimce yakındasın ama hasret kalıyorum bebek yüzlüm gülüşüne. İstanbul gibi bakıyorsun bana, gizemli ve buğulu. Hem içinde olup , hem yalnız yaşamak bilsen ne kadar zor geliyor. Hayat kavgasını sürdürüyor sevdam. Aşk can çekişiyor gecelerimde. Tenine susuyorum Marmara’nın derinliklerinde. Yeditepe çalıyor sanki seni benden, yavaş yavaş tüketiyor. Gökyüzüne yıldızlarla tutunan peçesini çıkarıyorum karanlığın. Pencereden yatağına süzülen ay ışığı olmak, yüzünü sürdüğün yastık olup düşlerine avuç açmak için. Bedeninde serilmeliyim gece gibi. Meleklerin uyurken bıraktığı gülüşü seyretmeliyim başucunda. Kalmamı istermisin, yıldızlar bir bir gömülürken sabaha ? Dokunmamı istermisin ayaz düşen tenine ? Hani utanmazlığın koynunda kendinle sevişmelerinde yanında olmamı istermisin ? Kuruyan teninde terden boncuklar yapabilirim, güzel bir melodideki piyano tuşlari gibi dokunabilirim vücuduna, kıvrımlarınla ahenkli yaşayabilirim seni. Rüzgarın dağlarla kucaklaşmasını, dalgaların kıyılara cilvelerini getir aklına. Önce, süzülmelerini hisset kumlara köpüklerinin, sonra kızışan rüzgarla tut ellerimi. Tüm gücünle sarıl biçare kimliğime. Açlığımı , susuzluğumu , sırlarımı bitir gecede. İçimde kıpırdanışların , yüreğimde sıcaklığın, dudaklarımda titreyişleri sevdanın, tenimin ürpertisinde nefesin olmalı… Dağıt hazan düşen yatağımı. Güneşim ol Eylül gözlüm. ‘Seni istiyorum’ diye yutkunduğum nefesimi al dudaklarımdan, sırlarımı çöz öpüşlerinle. Ay gibi yum gözlerini geceye, yıldız gibi kay geç düşlerimden. Tadını bilmediğim, tenine düşmedigim hayal olmaktan çık, dökül şehvetinle. Söyleyemem sana yanan tenimi, kıvılcımı düştü bir kez içime. Kıvranışlarım kadar sessiz uykusuzluğum. Her dokunuşumda kendime, haykırışlarım suskunluğum aslında. Kendime sarılıp yatağın bir ucunda tüm ürkekliğimle gelişini beklerim. İçimden akan ılıklığı, sıcak sevdayı sana sunmak , sadece hayalinle bütünleşerek yaşamak çok zor be aşkım… ‘SEN’ bendeysen, benimsen .. Neden geceler isyanım ? Kirpikten bulutlarını arala artık, güneş gözlerinde kapalı kalmasın, Uyan ! Dünya güneşe , ben sana kavuşayım. Seni seviyorum Eylül bakışlım… ******
Yazar : Arzu ALTINÇİÇEK
*************************************************
Yâr’ e Mektuplar ey bu şehrin güzeli, kalbimin yalanı, derviş yüreği hanemizden, sonu gelmez bir yolculuğun ıssız ve hoyrat, insan ve yalan kokan penceresinden unutulmuş yitik bir gençliğin küçücük bahçesindeki yaşama duacı beyaz papatyalara ve içli sarmaşıklara mecbur ettin bizi. Biz ki sevdayı yüreğimizin en derin, en soğuk ve penceresiz hanesinde saklardık. Korkardık yiğit ve cesur olacağımız yerde kaypak ve aşka müptela olmaktan. O kadar kendimizden uzak, o kadar yabancı şehirlerdeydik ki adımız anıldığında binlerce çiçek solar, binlerce kuş uçuşurdu çığlık çığlığa. Akşam olurdu çocuklar çekilirdi evlerine hayatın ağır bir işçisi gibi. Yıldızlar düşerdi, biz kalbimizin yabancısı olurduk. Kireç badanalı duvarlar arasından, fukara gönlümün gelgitleri arasında; gurbet ve hasret ortasında, şehirden ve insanlardan kaçan, olmayanı arayan bu gözler önünde eşsiz bir tebessüm, asil bir edayla görünüveren; hüznümün, gözlerimin ve yüreğimin perdelerini aralayıp hayatımıza düşen, bizi sarsan suret, güzellik, zarafet ve nezaket. Biçimsiz, kuralsız ve haşarı dünyalara sürgün ettin bizi. Yüreğimize el sürdün, gülümsedin yok ettin. Şimdi kalbim çıkışı olmayan bir zindan, gözlerim gardiyan, Yağmur yağar düşlerim silinir, yavru ceylanlara yol gösterir adım. Ellerimden çiçekler açmaz ama hüznümden bağ bahçe çoğalırdı. Adımlarımız dolaşırdı, biz hayatın köylüsüydük. Ey bilinmeyenim, hayata gülüp geçenim, Çocukları bilir misin? taş ve toprak avluda tarladan annesinin yolunu bekleyen, uzamış kirli saçları, lastik pabuçları, kırk yerinden yamalı elbisesi ve donuk bakışlarıyla umudu pörsümüş, yüreği büyümüş o çocukları. O çocukların buruşmuş gönlünü, dünyayı sığdırıp, çocukluğunu sığdıramadığı o gözlerini? Güneşi avuçlayamayan o ellerini? acıyla akran düşlerini? ayaza kesmiş hayallerini? solmuş, pörsümüş ve ertelenmiş uykularını? Mahcup delikanlının mazlum ve yetim sevdasını? gelinlik kızların çeyiz sandığını, gece uykularını? Annenin yüreğini, babanın direncini? Hayallerinden büyük bir şehirde sırtına hatıralarını ve tedirginliğini sarmış bir çocuk oldun mu? Sahi sen hiç yaşadın mı ?E benim günahım , beyaz yarim ,Dün bütün sayfalarını kopardım hayatın . Tecrit edilmiş ne varsa yaşamaktan yana özenle yakama yapıştırdım. Dudaklarıma bir sigara iliştirip usulca sokaklara açıldım. İnsanlar benim kadar yalnızdı. Çaresiz yürüdüm. Yanımdan geçen bir çocuğa ellerimi uzattım, saçlarını okşadım. Kuru yemişçinin önünde çekirdek çıtlatan serçelere selam verdim içimden. Gurbete sevkıyat yapan trene el salladım …. Kağıttan uçak yaptım, sana selam gönderdim.